Kompozisyon Kabiliyeti ve Eğitim
"Yazmak, insanı, bütün bildiklerini ve düşündüklerim, insicamlı bir Şekilde aktarmaya zorlar"
İnsan taklit ederek öğrenir. Bir öğrenci temel kompozisyon kaidelerini başlangıçta bu Şekilde tahsil eder. Fakat daha sonra orijinal fikirler geliştirmek, tenkit edebilmek, yeni terkiplere ulaşmak için taklit yetersiz kalır. Fasih ve beliğ olduğu kadar tesirli ve doyurucu yazmak hiç de kolay değildir.
Evet, "açık" yazmak çok zordur. Bilhassa mevzu yeni ve muhteva kompleks ise, iyi bir kompozisyon hazırlamak çetin bir iştir. Çünkü yazmak, insanı, bütün bildiklerini ve düşündüklerini, insicamlı bir şekilde aktarmaya zorlar. Bütün bu zorluklar düşünülürse bir öğrenciden hatasız ve mükemmel bir kompozisyon yazmasını beklemek gerçeklere terstir.
Gerçekten de hatalar, insan olmanın getirdiği gayet tabiî neticelerdir. (Norman ve Shallice, 1980; Norman, 1981; Neisser, 1982; Beaugrande, 1984: 17) Bir talebenin hatasını hoşgörmeyen öğretmen, onun insan olmasını hoşgörmüyor demektir. Hata yapmak fıtrî bir gerçek olunca, kesinlikle bir kabiliyetsizlik veya zekâ geriliğine delil olmaz. Zaten önemli olan basit konularda, ezberlenen kompozisyon kaidelerine körü körüne uyarak "hatasız" (ama hiçbir orijinalliği olmayan) yazılar yazmak değil, ağır mevzularda bile selis ve tesirli eserler ortaya koymaktır. İlk plânda yanlışlıklar olsa bile neticede mevzuya hakim olup hataları azaltmanın bir zaman meselesi olduğu unutulmamalıdır. (Bereiter, 1980: 76; Elbow, 1981: 100; Keech, 1981: 59)
Talebeler öğrenme faaliyetlerinin yönlendirilmesine muhtaçtırlar. Şevklerini kıracak tahkir edici tenkitler yerine kendilerine yol göstermek yeterli olacaktır. Bu yol gösterme, sadece hatalarını göstererek yapılmaz. Sürekli olarak öğretmenin tashih ettiği hatalar öğrenciye çok Şey kazandırmaz. Bu yaklaşım, talebenin kendi başına hatalarını keşfedip bunlara çare bulmasına da mani olabilir.
Kesin kaideler, tahsili kolaylaştırmaktan ziyade aksatmaktadır, (Rose, 1981) zira öğrenci farklı hocalardan aldığı farklı "doğru-yanlış" cetveli yüzünden bocalamakta, bunlara uymak uğruna hiçbir zaman yapmadığı hataları bile yapmaktadır. (Harris, 1979; shaughnessy, 1977) Bu şekilde kararsız ve çekingen bir hale gelen öğrencinin tesirli, esnek ve orijinal yazması mümkün değildir. (O halde dilimizde, akademik format ve imla kaideleri hakkında müsamahalı bir mutabakatın, esnek bir konsensüsün oluşması için çalışmalıdır).
Bir kompozisyon kağıdı üzerindeki "kırmızı işaretler", öğrencinin yazdıklarının "ne kadar doğru" olduğunu değil, tam olarak "yanlış" olduğunu gösterir. Bu işaretlere bakıp nereye kadar hangi ifadenin dilde kabul edilebilir olduğu kestirilemez, yani talebe dil kullanımındaki esneklik ve tolerans sınırına bu metotla vâkıf olamaz. (Zoeliner, 1969: 280) Böyle bir durumda zevkli yazı yazmak işi, sıkıcı bir yük olur. Minik hatalarla zihni meşgul olan öğrenci asıl mesajları veremeyecek hale gelir.
Öte yandan fikir ve beyan hürriyetinin ve esnekliğinin bulunması gereken bir saha olan edebiyat, çoğu zaman iktibaslar, hayat hikâyeleri ve eserlerdeki kurgulardan bahsedilerek işlenir. "Kendi üslûbunu ve beyan ufkunu bulma" demek olan kompozisyon derslerinde, kuru ve gereksiz kaidelere (cümle "ve" ile başlamaz, bir paragraf en az 3, en fazla 5 cümle olur, bir cümlede 30'dan, bir paragrafta da 150'den fazla kelime bulunmaz gibi) riayetten ve sathî yapıya sıkı sıkı bağlanmaktan muhteva ve mesaj gözardı edilir.
Talebeyi bekleyen muhtemel tuzaklar bu kadar değildir. Çoğu okulda, talebenin serdettiği hükümler, hocanın zihnindeki inançlara tekabül etmezse, talebe "hatalı neticeleri" yüzünden düşük not almaya mahkumdur. (Fishman vd, 1967: 16i) Öğretmenin inançlarını öğrendikten sonra bunlara uygun şeyler yazmak da çok tesirli olmaz, zira inanılmayan bir mevzuda konuşup yazmak hatalan artırır. (Mehrabian, 1971) Her talebenin ilgi duyduğu sahada yazması başarıyı artırabilir. Gereksiz bir mevzu, manasız bir yazı doğurur. (Booth, 1975: 75) Çünkü "sıkıntı", idrak ve beyan kabiliyetinin tam olarak kullanılmasını engeller. Talebeyi motive eden konular, yazıyı akıcı hale getirirler. (Graves, 1973; Keeney, 1975) ve tecrübesiz yazarların çoğu zaman maruz kaldıkları "aşırı zihnî yükü" hafifletirler.
Talebelerin artık, eskisi kadar çalışkan olmadığı, isteseler de bu işi öğrenemeyecekleri, yazı yazmanın bir sanat olup öğretilemeyeceği gibi mübalağalara da aldanmamak gerekir. Sistemli, hoşgörülü, zengin kaynaklarla desteklenmiş, hususî ilgi ve zevklere hitap edebilen bir çalışma ortamında, kompozisyon sanatkârlarının yetiştirilmesi hiç de zor değildir.
Yazı yazma kabiliyeti kültür, teknoloji ve medeniyet açısından en çok ihtiyaç duyulan kabiliyetlerdendir. (Faigleyvd, 1981) Zira bilimlerdeki gelişmeler ancak fasih ve beliğ bir beyanla hızlanıp tesirli bir hale gelir. Bir gün yazı yazmak işi bir angarya olarak görülüp de bilgisayarlara yaptırılmaya kalkışılırsa, insan bilgisinin kemale ermesi ve eşsiz üsluplara ulaşmak konusunda büyük bir hata yapılmış olacaktır.
Yusuf Alan'ın Lisan ve İnsan adlı eserinden alıntıdır. Google kitap erişimi için tıklayınız: https://books.google.com.tr/books?id=lkO3BwAAQBAJ
0 yorum:
Yorum Gönder
Eklemek istediğiniz bir husus varsa yazabilirsiniz